14 Nisan 2015 Salı

DEV HİZMET ; 2 FİLM BİRDEN

Gönderen Unknown zaman: 00:13 0 yorum

Yine mükemmel dev bir hizmetle karşınızdayım. Taaa pazartesiden listeyi veriyorum ki haftasonuna kadar dayanamayıp, belki sıkılıp izlersiniz.
Listeyi güzelden daha güzele şeklinde yapıyorum. Yani bu iki filmi de beğendim çünkü ikisinde de bambaşka şeyler anlatılıyor.

İlk filmimiz bir dram. Respire.  Fransız yapımı. 


Gayet ortalama bir hayatı olan kızımız Charlie (Joséphine Japy) okulunda başarılı sessiz sakin kendi arkadaş ortamında sevilen tatlı bir kız. Tabi ki her şey bu kadar güzel gidiyorsa ordan bir şeyler çıkar. Neyse. Bir gün sınıfa Sarah adında bir kız geliyor. Öğretmende tesadüfe bakın bizim bu sessiz sakin hatunumuzun yanına oturtup derslerinde yardımcı olmasını istiyor.
DİPNOT: Joséphine Japy 1994 doğumluymuş benden 1 yaş küçük olup bir filmde oynadı. Ben burda okuyup okumadığınızdan emin olmadığım sizler için kıçımı yırtıp bu saatte yazılar yazıyorum. Azıcık emeğe saygı be.





Daha sonra Sarah (Lou de Laâge) ile tanışıp baya kaynaşıyorlar. Birlikte aile tatillerine gidiyorlar falan. Ama Sarah biraz gelgitleri olan bir kız. Bildiğiniz dengesiz hatta. Bizim kızın da düzenini bozuyor dolayısıyla.











Filmin sonu beklemediğim gibiydi. 
Bi de durdum ve sordum kendime bi daha olsa izler miyim diye. İyi hoş filmdi ama izlemem. Bir defa yetti.
IMDb Puanı:6.9/10




Neysee. Gelelim ikinci filme. Bir romantik komedimsi birşey.  İki filmde 2014 yapımı bu arada. 
Filmin adı "Love, Rosie"

Size görsel koyayım dedim. İki tane afiş buldum filme dair. 2. afiş fanmade mi bilmiyorum ama o filme cuk diye oturmuş. Film boyunca mutlu son bekliyorsunuz. "Ya hadi ya şimdi olsun nolur" diye.  Bende yine spoiler alert olmaya başladı. En iyisi filmi anlatayım.










Yani bu afiş beni daha güldürdü ve filme daha uygun buldum.
Filmimiz 2 yakın arkadaş arasında geçiyor. Çocukluklarından beri birlikteler. İnsan tabiki devamını tahmin edebiliyor. Etmeyin anacım. Baya tahminleriniz dışında gerçekleşiyor herşey. 

























Tabiki bu filmin bana en büyük getirisi uğruna ölünecek yakışıklılar listesine birini daha eklemiş oldum. 
Ay tatlım ay balım sen nesin allasen.
Bayanlar baylar karşınızda Sam Claflin. Bi maşallah bırakın şu gamzeli yarim için.







Ay hatun da Lily Collins işte. Şirin kız falan. Övemiycem ya kusura bakmayın. Standart bi kız işte.












Bi daha olsa izler miyim? Evet. Hatta birazdan uyumadan önce izleyeyim diyorum. Film izlerken sızma kalp ben.

IMDb puanı: 7,2/10 Yeterli.

4 Nisan 2015 Cumartesi

My Blueberry Nights/Benim Aşk Pastam

Gönderen Unknown zaman: 14:37 0 yorum


Merhabalaaar, beşyüz yılda bir yaptığım bir film önerisi postu ile hepinize iyi geceler diyorum.
Son zamanlarda o kadar boktan günler geçirip bunalım eşiğine yaklaşmıştım ki bu gidişe dur demem lazımdı. Uzun zamandır film izlemediğimi farkettim. Dün gece canım sıkıldı bu filmi de merak ediyordum. E bi izleyeyim madem dedim açtım.Spoiler vermeden yazı yazmak benim için çok zor olacak ama deneyeceğim.
Filmin konusuna gelirsek Elizabeth (Norah Jones) sevgilisini bulmaya çalışırken sevgilisinin sık sık takıldığı cafeye -ki o cafenin sahibi de Jude law-  gidip sevgilisinin kendisini aldattığını cafenin sahibi Jeremy’den öğreniyor. Tabi büyük bi yıkım. Sevgilisinin evinin anahtarını sevgilisi alsın diye cafeye bırakıp çıkıyor. Ama çok süre geçmeden dayanamayıp geri dönüyor. Yalnız kalmaktan korktuğu için o geceyi cafede geçirip Jeremy ile sohbet ediyorlar.
Filmde sevdiğim repliklerden biri burada geçiyor. Esas kızımız Lizzie neden aldatıldığına dair bir sebep bulmaya çalışırken beyimiz(Jude Law) lafa atlıyor.
“+ Aslında, gözlemlerime göre bazen bilmemek en iyisidir ve bazen de bulunacak bir sebep olmaz.
- Her şeyin bir sebebi vardır.
+ Bu turtalar ve kekler gibi.er gecenin sonunda cheesecake ve elmalı turta tamamen bitmiş olur.Şeftali tatlısı ve çikolata soslu kek neredeyse bitmiş oluyor Ama her zaman bütün bir yabanmersinli turta dokunulmamış olarak kalıyor
- Yabanmersinli turtanın nesi var peki?
+ Hiçbir şeyi yok.Sadece insanlar diğerlerini seçiyor.Kimse onu istemiyor diye yabanmersinli turtayı suçlayamazsın.”



Sanırım filme dair en büyük tavsiyem afişine ya da kategorisine bakıp kesinlikle aşk filmi diye görüp izlemeyin demek olurdu. Çünkü bence bir aşk filmi değil. O kategoriye girmeyecek kadar bambaşka bir film. Bazı insanlar için hayatımın filmi diye lanse edilse de o kadar abartmazdım ben olsam. Evet güzel bir filmdi. Filmin devamında Lizzie’mizin içsel yolculuğunu ve aşkın farklı türlerini gördük. Yer yer vay be dedik falan ama o kadardı. Yine de izlenebilir. Belki de ben öyle o kadar bayılmadım sadece bilemiyorum. Ha bu arada filmde varlığıyla beni çok şaşırtan oyuncular da var. David Strathairn, Rachel Weisz, Natalie Portman gibi. Filmde yer yer onlar başrol oluyorlar. Lizzie'miz kendini ve aşkı keşfetmeye çalışırken ona yardımcı oluyorlar.




Filmin ana ve film sayesinde ünlenen repliği "How do you say goodbye to someone you can’t imagine living without?" cümlesinden oluşuyor.İngilizce bilmeyenler için "Onsuz yaşamayı hayal edemediğiniz birine nasıl hoşça kal dersiniz?" şeklinde çevrilebilir. 


IMDb puanı: 6,7/10 Yeterli ve hakedilmiş bi puan.


14 Şubat 2015 Cumartesi

Acaba...

Gönderen Unknown zaman: 14:44 0 yorum
Acaba diyorum bağırmış mıdır sesi kısılana kadar?
Acaba anne diye ağlamış mıdır?
Acaba tüm o pisliği bilinci yerindeyken mi yaşattılar?
Dua etmiş midir "Allahım bitsin artık al canımı" diye?
Ben hep dedim ki dünya kötü. Kadın olmak kötü. O caniler sahip oldukları tek bir şeyle kendilerini Tanrı sanarak aldılar canını. Sahip olamadıkları şeyler ise vicdan ve insanlıktı.
Özür dilerim. Şu anda şu satırları yazmak dışında o adamlardan senin öcünü alamadığım için. Hepsini birbirlerinin gözlerinin içine bakarken onlara aynı acıları tattırmak istiyorum. Biliyorum canice bu istediklerim ama ben bunların olduğunu duymadığım sürece içimdeki öfkeyi dindiremeyeceğim.
Anlıyorum. O anda o minibüse bindiğin anda hissettiğin korkuyu hissediyorum bende. Çünkü bu ülkede kadına değer yok. Biliyorum. Özgecan. Yemin ederim anlıyorum seni. Gece gündüz farketmeden tek başına bindiğim toplu taşıma araçlarında nasıl bir korku yaşadığını anlıyorum. Defalarca kez yaşadım aynı korkuyu. Telefonu acil durum arama halinde hazır şekilde tutup "Allahım nolur sağsalim ineyim" diye dua ettim bende. Defalarca kez. Benim dualarım kabul oldu ve indim. Keşke senin dualarında kabul olsaydı. 
Bakışlarındaki o karanlık içindeki umutların üstüne çöktüğünde hissettiklerini asla tam olarak bilemeyeceğim belkide. 
Sahi ne düşündün o anda? Kurtulamayacağını anladığın anda aldı mı Allah acılarını. 
Empati kurmak istemiyorum. Yapamıyorum da zaten.
Yaşayamadıklarının ağırlığı çöküyor üzerime yaşadıklarını hayal ettikçe, eziliyorum. 
Annen seni mezuniyet cüppesi içinde göremedi, o fotoğraflardaki güzel gülüşünle kepini savuramadın göklere. Biz seni göklere yolladık gülüşün ise sonsuza kadar fotoğraflarda kaldı.
Aşık olacağın adamlar vardı. Aşkı yaşayamadın belki de, aşk acısı da eksik kaldı.
Baban o kırmızı kuşağı beline sarıp seni sevdiğin adama teslim edemedi, melekler gibi bembeyaz gelinlikler içinde.
Anne olamadın Özgecan. O anneler omuzlarında taşıdılar seni hiç bir erkeğe muhtaç olmadan.
Yaşayamadıkların nefes aldırmıyor bana.
Ölmesinler istiyorum o caniler. Ölmek için yalvarsınlar istiyorum. 
Son nefeslerine kadar aynı acıları hissetmelerini istiyorum vücutlarının her milimetresinde.
İbret olsunlar istiyorum. 
Ölmek onlar için kurtuluşmuş gibi geliyor. Olmayacak biliyorum. Umut ediyorum yani öldükten sonra da öteki tarafta sonsuz ateşler içinde tarifsiz acılarla kıvranacaklarını. Umut ediyorum. Ama içimi soğutmuyor bunları düşünmek. Ben istiyorum ki kurtulmasınlar bu dünyada da. Sana yaptıklarının aynısı yapılsın onlara. Her gün her saniye bugünde mi ölmedik desinler. Katlanan acılarla son bulsun yaşamları.

Sen milat ol istiyorum. Birileri artık anlasın istiyorum. Muhtemelen olmayacak ama senin kahverengi gözlerindeki ışığı gördükçe umut etmek istiyorum.
Acaba diyorum, 
Acaba birileri bu gülüşlerinin altında ezilip bir daha yaşanmaması için bir şeyler yapar mı?
Sen umutsun, ama artık yoksun.

11 Ocak 2015 Pazar

Bitkisel Mucizeler; Lavanta

Gönderen Unknown zaman: 22:17 0 yorum

Şimdi sizlere yeni keşfedip test edip onayladığım bir cicişten bahsetmek istiyorum beyler, bayanlar başlık gayet net; Lavanta.

Bu kadar güzel renkli bir şeyin kötü olmasını bekleyemeyiz değil mi? 
Ayrıca farkındaysanız beyler de dedim. Herkes kullansın. Bundan 2 hafta önce kullanmaya başladım. Tonik olarak cildimi temizledikten sonra pamuk yardımıyla sürüp durulamadan bırakıyorum.
Peki nasıl yapılıyor derseniz, aktardan veya yurtdışında yaşadığınız yerde herbalist falan varsa oralardan araştırabilirsiniz.
1 paket lavanta aldım kurutulmuş tabiki ve 2 TL gibi bir fiyatı vardı aldığım yerde. Sanırım 100gr kadardı emin değilim deneme amaçlı olduğu için çok almadım.
1 tatlı kaşığı lavantayı alıp göz kararı miktarda suyla karıştırın. DİPNOT DEĞİL EŞŞEK KADAR NOT: kaynadıktan sonra çok çabuk buharlaşıyor ona göre su koyun. 

Ben suyunu biraz fazla koymuşum tabikii israf etmedim ve naptıım bebeklerim olab Begüm ve Beyza'ya paylaştırdım ve 3 kızçe denemeye başladık. Beyza'nın cildi kuru benim cildim yağlı ve ikimizde çok fazla memnun kaldık.
Begüm'ün önerilerini henüz duyamadık hanımefendi biraz meşgul gibi.

Öneri olarak hazırladığınız tonikli karışımı cildinize sürerken bol bol kullanmaya çalışın ve 15 günden fazla kullanmamanızı tavsiye ederim. Kokusu mükemmel. Yemin ederim renk bırakmayacağından emin olsam parfüm diye de kullanırdım. 

Öpüyorum hepinizi. :*
Herhangi bir öneriniz varsa yorum yapın deneyelim.
Ha bu arada bu aralar sık sık kontrol edin buraları, bir kaç önerim daha olacak.
Dikkat edin kendinize bebekler. :)
 

Çikolatalı Muhabbetler Copyright © 2012 Design by Antonia Sundrani Vinte e poucos